26 Ocak 2011 Çarşamba

Sanat ve Anarşi II

Jean Grave: Efendi değil Eşit Sanatçı (1899)

ANARŞİ SADECE İHTİYAÇTAN ÖLENLERE YÖNELTMEMEKTE kendisini, insanın açlığını gidermesi tüm diğer haklardan önce gelen ezeli bir haktır ve bir insanın talepleri arasında başı çeker. Ama anarşi tüm özlemleri kucaklar ve hiçbir ihtiyacı savsaklamaz.
Mirbeau, Muvais Bergers adlı eserinde karakterlerinden birine, grevdeki işçilere güzelliğe haklarının olduğunu ilan ettirir. Ve, gerçekten de, her varlığın sadece hayatını idame ettirmeye değil, onu kolaylaştıran, canlandıran ve güzelleştiren her şeye hakkı vardır. Bizim toplumsal durumumuzda, hayatını dolu dolu yaşayabilenler çok az ne yazık ki!
Kimilerininse fiziksel ihtiyaçları karşılanıyor ama, ortalama zeka anlayışının darlığı tarafından koşullanan toplumsal bir örgütlenme tarafından evrimleri engelleniyor, sanatçılar, edebiyatçılar, alimler, düşünen her kim varsa, şeylerin bugünkü düzeni yüzünden fiziksel değilse de ahlaki olarak acı çekiyor.
Her gün, mevcut yaşamın adiliği tarafından incitiliyor ve kendilerini yönettikleri ve eğer eserlerini satmak istiyorlarsa dikkate almaları gereken halkın vasatlığı yüzünden cesaretleri kırılıyor-açlıktan ölmeyecek olanları uzlaşmaya ve kaba, vasat sanata iten bir durum bu.
Eğitimli olanları, köylülerden, amelelerden, bu konuda, büyük ölçüde soyundan geldikleri kişilerden daha üstün bir öze sahip olduklarına inandırdı. Eğer “yetenekleri” gelişecekse ve hayal güçleri en faal durumda olacaksa bu “adi yığının” ağır görevleri onların omuzlarından almasının, kendilerini onlara hizmet etmeye adamasının ve emekleriyle, hayatı onlar için kolaylaştırmak için kendilerini tüketmelerinin gerekli olduğuna inandırıldılar; eğer dehaları tam semeresini verecekse aristokrat sınıfıyla aynı lüks ve aylaklık atmosferine sahip olmak zorundaydılar.
Şeylere dair sağlıklı anlayış bir insan varlığının eksiksiz olması için, beyni kadar uzuvlarını da çalıştırması gerektiğini; emeğin sadece bir kölelik işaretine dönüştürülmüş olduğu için alçaltıcı olduğunu ve adını hak eden bir insanın, varlığının bakımını başkalarına dayatmaya ihtiyacı olmayacağını öğretir…
Sanatçı ve yazar kitlelere aittir. Kendilerini izole edemezler ve ortamın vasatlığının etkilerini kaçınılmaz olarak hissederler. Kendilerini yönetici sınıfın ayrıcalıklarının arkasında sağlama almaları, onların “fildişi kule”sine çekilmeye çalışmaları boşunadır. Eğer açlığını gidermek için en aşağılık görevleri icra etmeye indirgenen kişi için alçalma varsa, onu buna mahkum edenlerin ahlakı onun kendi ahlakından daha üstün değildir; eğer itaat alçaltıyorsa, emretmek, karakteri yüceltmekten uzak olup, o da alçaltır.
Hayallerini yaşamak, özlemlerini gerçekleştirmek için onlarda kitlelerin ahlaki ve entelektüel yükselişi için çalışmak zorundadır. Onlar da, kendi gelişimlerinin herkesin zihinsel yeteneğinden ibaret olduğunu, hangi yüksekliğe erişmiş olurlarsa olsunlar yığına ait olduklarını anlamalıdırlar. Eğer yığının üstüne yükselmek için zorlarlarsa, binlerce bağ onları yığına bağlar,eylem ve düşüncelerine engel olur, onları gözlerini iliştirdikleri zirveden sonsuza dek alıkoyar. Normal bir şekilde oluşturulmuş bir toplum, köleleri değil, hizmetlerin eşitler arasında karşılıklı mübadelesini kabul eder.
Anarşizm/Özgürlükçü Düşüncelerin Belgesel Bir Tarihi
Anarşiden Anarşizme (MS. 300 – 1939) Editör: Robert Graham
Versus/ sayfa: 323,324,325,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder