26 Ocak 2011 Çarşamba

Sanat ve Anarşi I

"Mümkün olan dünyaların en iyisinin içinde her şeyin en iyi durumda olmadığına inanma yürekliliğine sahiptik ve modern toplumun aşağılık olduğu, hırsızlık, namussuzluk, ikiyüzlülük ve ahlaksızlık üzerine kurulu olduğunu söyledik, halende söylüyoruz. Birimiz doymak bilmez militarizm canavarına saldırdı, birimiz vatan adıyla hareket eden kanlı puta, bir diğerimiz savaşı, katliamı, durmak bilmez yağmacılığı reddetme nefretini üstlendi, halklardan ve ırklardan nefret ederek evrensel kardeşliğe çağrı yaptı, bir diğerimiz zalim devleti, kanunun merhametsiz yönetimini, adaletin darlığını ve yanlışlığını, kibirliliği ve mülkiyeti, kötülüğü ve basmakalıp ahlakı kötüledi.
O halde bizle olan rahatsızlıkları açık: Biz anarşistiz, bunda sorun yok-, ama anarşist sanat meraklılarıyız…Eğer doğru anlıyorsam, bunun anlamı bizim düşüncelerimizin, teorilerimizin ya da öğretilerimizin etki uyandırmak için bağrımıza bastığımız pandomim öğretiler, teoriler ve düşünceler olması, romantiklerin kırmızı yeleğiyle eşdeğer olması, kısaca, onları burjuvaları şok etmek için benimsediğimiz ve son tahlilde, inançtan tamamen yoksun oyun- aktörleri olduğumuz.
Bu kavram onu tasarlayan beyinler için büyük bir onur kaynağı ve bana kötü gelmiyor. Onun yazarlarından başka bir şey gelmiş olsaydı, bana şaşırtıcı gelebilirdi. Kişinin ancak kendisini yargıladıktan sonra diğerleri hakkında karar verdiği açıktır. O halde bizi suçlayanların çoğu, ki bunlar parlak bir kariyerin sonuna gelmiş, ya da büyüklerinin ayak izlerini takip etme umuduyla listelere giriyor olanlardır, düşüncelerinden her zaman bir kazanç elde etmişlerdir ya da aslında daha doğrusu düşüncelerini onlardan kazanç elde edecek şekilde şekillendirmişleridir. Onları pazarlamış ve fiyatlandırmışlardır ve sadece meta olan fikirlere sahip olduklarından, bir insanın çıkar gözetmediğini, gerçek iman sahibi olabileceği fikrini anlayana kadar göbekleri çatlamıştır. Yazdıklarımıza karşı çıkanlar arasında birkaç içten ruh olsa da, bunlar sonradan, paylaştıkları ayrıcalıkların üstünlüğüne uyanmıştır ve bir meşgale, bir kıskançlık ya da, aslında, yeni kişisel gelir elde etme yolu olmanın dışında kendilerine nasıl dil uzatılabildiğini anlayamıyorlar. Dünya yalan üzerine kurulu olduğundan, diş bileyerek kabul edilen tek erdem dürüstlüktür, özellikle bu ideolojik sadakate talip olanlar onu yalnızca yazdıkları üzerinden kanıtlayabilirler ve şüphe konusu yapılan tam da budur. Sunacak hiçbir kanıtımız yok, yazdıklarımızın içerdiklerinden başka, inkarları efsanevi olan muhaliflerimizin ikiyüzlülüğünden başka ve bizimle savaşmakla dolaylı olarak kendi davalarını mı savunuyorlar diye merak ediyoruz, çünkü bazı kişilerin, kendilerinin maddi motifler dışında başka motiflerce harekete geçirilmesine izin vermeye muktedir olduğunu kabul etmek utanç verici bir kepazeliği kabul etmek olur, değil mi?
Yine de, diyorlar ki, bizim sanat merakımız salt iyi niyet yokluğuyla ve yapmacıklıkla nitelendirilmemektedir. Konuşmamız, yazımız ve eylemsizliğimiz sanat hevesimize tanıklık etmektedir. Bu da bizim iğrenç bir özelliğimizdir ve eğer Vaillant o bombayı attığı için iğrenç bir suçlu ise, biz de, diğer yandan, iğrenç şakşakçılarız, her şeyden önce ona mağlup olduğumuzdan, ardından da tıpkı Ravachol ve Léauthier’e de yaptığımız gibi, onu hazırladığımızdan ve birileri bizi durdurmadığı sürece başkalarını hazırlamaya devam edeceğimizden.
Bu iki iddia birbiriyle çelişkilidir ve bu çelişki “amel” sözcüğüyle eylemin kendisi üzerine yerleştirilen yorumlamadan kaynaklanıyor. Amel tam olarak fiziksel eylem anlamına gelmez: Bir tüfeği, bir hançeri ya da bir bombayı kaldırmak gibi; zihinsel eylem var ve etrafımızdakileri bununla hedef almakla suçladığımız için bunu çok iyi biliyoruz.


*Onsekizinci yüzyılın büyük Fransız ansiklopedisini yazmış olan alimler

O halde hareketsizlik suçlaması temelsizdir ve eylemden olsa olsa (yelpazenin tam diğer ucundan örnek verecek olursak) Orsini, Fieschi ya da Saint-Réjaut’nun değil, Diderot, Rosseau ya daAnsiklopedistlerin* anladığı şeyi anladığımız ileri sürülebilir.
Bunu inkar etmiyoruz ve zannımca böyle yapmakla aydınlar olarak görevimizi yerine getiriyoruz- basının beyinsiz centilmenlerinin hakaret yoluyla yüzümüze vuracağı bu sözcüğü, bilinçli olarak kullanıyorum. Evet, bize doğrulatacakları gibi, insanları ayaklanmaya sevk eden neden, ya da nedenlerden biri biziz, o halde eylemciler olduğumuzu inkar etmiyoruz. Sözlerimizin ve yazılarımızın sorumluluğunu önemsemedikçe, sanat meraklısı olamazdık. O halde bu sorumluluğu kabul etmediğimizi size söyleyen oldu mu? Kendi payıma, tüm çağlardan şairlerce, filozoflarca, yazarlarca, oyun yazarlarınca, düşünürlerce ve tüm bağımsız yazarlarca çağlar boyunca üstlenilen sorumluluğa sadece küçük bir katkıda bulunmaktaki sorumluluğu, asgari düzeyde bile olsa, bütünüyle ve yüksek sesle kabul ediyorum. Bizi suçluyorsanız bizden öncekileri de suçlayın: Rabelais’yi suçlayın, Montaigne’i suçlayın, La Bruyére’i suçlayın, Voltaire’yi suçlayın, Heine’i, Hugo’yu, Bryon’ı, Shelley’i, tüm asilleri, tüm özgürlükçüleri suçlayın. Her parçası sizinki kadar iyi bir birlik içinde bulacağınız kendimizi kesinlikle, onlar ve siz arasındaki seçimimizi çoktan yaptık.
Yoksulluk ve kaderin şimdiden bozduğu aptallar, ilkeller, umarsız türler bizim kimi sayfalarımızdan, daha iyi bir şeye yönelik güçlü bir arzuyu içmiş olabilir pekala ve naiflikleri içinde, aniden bir şeyler yaparak daha iyi bir şeylerin gelişini hızlandırabileceklerini düşünmüş olabilirler. Ama bu gücenik, umutsuz sefilleri yaratan bizler miydik, yoksa sizler mi?
Milyonları halen kuşatan elem ve yokluğun kaynağı biz miyiz? Sokaklardan, bulvarlardan ve meydanlardan açlıktan ve soğuktan ölüp giden yoksul sefillerin toplanıyor olması biz, bizim özgürlükçü düşüncelerimiz, protestolarımız nedeniyle mi? Onları bize kulak vermeye hazır hale getiren sizler değil miydiniz, siz, toplumun ve düzenin ateşli yandaşları ve temel direkleri? Sorumluluklar hakkında zevzeklik edip duruyorsunuz: Öyleyse kendi payınıza sahip çıkın, tıpkı bizim kendimizinkine sahip çıktığımız gibi!
Bu yüzden günah çıkarmak için bir şeyler yapın ve temsilcilerinizden birini bir gün bu görevi yürütmesi için atayın, biz de bir takım görkemli, azgın akıl hocalarıyla, muhterem güç avukatlarıyla barışmış oluruz. Ne söyleyebilirsiniz? Diyeceksiniz ki: “Bir tek şeye inandık – para: Hayatımızı onu savunmakla geçirdik ve onun peşinden giderken güçlü ve zengin olanı putlaştırdık, hırsızlığı huy edinmiş finansçıların ve karanlık siyasetçilerin peşinden koşup, cephelerden dökülen paraları topladık, tüm yağmacılığa, tüm iğrençliklere destek olduk, ve eğer bir merhamet işareti gösterdiysek de, bu kazançlı bir merhametti ve onu nasıl kara dönüştüreceğimizi biliyorduk. Bize bir teklif yapan, fiyatımızı ödeyebilecek herkese sattık kendimizi.” Ta derinde, güzel dostlar, eğer devrimden yana tarafınızı değiştirmiyorsanız, bu şüphesiz, onun size sunacak hızlı bir karı olmadığını düşünmeniz nedeniyledir.
Öyleyse size ne söyleyebiliriz ve hem suçlu hem güçlü çıkışlarınızdan, hareketlerinizden ve saçmalığınızdan bize ne? Biz sizin yadsıdığınız her şeye inanıyoruz, iğrendiğiniz her şeyi seviyoruz, değerli bulduğunuz her şeyden nefret ediyoruz; düşüncelerimize güveniyoruz ve sizin hiçbir düşünceniz yok, sadece iştahınız var; biz akılız siz ise mide, ve varlığımızın her dokusu size karşı çıkıyor ve sizin bizden iğrendiğiniz kadar biz de sizin her zerrenizi küçümsüyoruz.
Hangimiz haklı? Zaman gösterecek. Belki yarının sizin olduğunu fark ediyorsunuz, başlattığınız feryat ve figanın sona ermeyeceğini ve sizin gevezeliğinizden bıkıp, üzerimize attığınız iplerle bağlanıp sesimizi keseceğimizi. Kendinizi aldatmaktan vazgeçin. Hiçbir kanun özgür düşünceyi durduramaz, hiçbir ceza bizi gerçeği söylemekten alıkoyamaz ve bizim ışığımıza göre adalet ve susturulmuş, dövülmüş Düşünce çok daha canlı, görkemli ve güçlü bir şekilde ortaya çıkacaktır."
Bernard Lazare / Anarşi ve Edebiyat (1894)/ Anarşizm / Editör: Robert Graham /Versus

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder