27 Ocak 2011 Perşembe

John Zerzan’ın Sanat Eleştirisine Başak Acar Eleştirisi

John Zerzan Amerikalı ve tarih mezunudur. Üniversite öğrenciliği yıllarında devrimci faaliyetlere katılmış ve Vietnam karşıtı eylemlerde bulunmuştur. Bunlardan dolayı da kısa bir süre hapis yatmıştır. Daha sonra akademik hayatını terk edip marangozluk, kamyon şoförlüğü yaparak veya kanını satarak para kazandığı söylenir. Çalışmalarında uygarlığı ve sembolik kültürü sorgular.
Gelecekteki ilkel kitabında ise; gerçeklik sanata karşı bölümünde yine sanatın sembolleşmeye dönüşümünü eleştirir. Şimdi kendi yazılarından bununla ilgili bölümlere bakalım;
“Sanat özneyi adeta bir nesneye, bir sembole dönüştürmektedir. Zaten şamanın görevi de gerçekliği nesnelleştirmektir; (burada şamandan kastı, avcı toplumdan kopuşun belirtilerini ilk kez uzman olarak gördüğü sanatçı şamandır) hem dışsal doğa hem de öznellik aynı akıbete maruz kaldı; çünkü yabancılaşmış bir yaşam bunu gerektiriyordu. Sanat bireyin doğadan koparılarak, özellikle toplumsal düzeyde tahakküm altına alınmasını sağlayan kavramsal bir dönüşüm ortamı yaratmıştır. Sanatın insan duygularını sembolleştirip yönlendirme yetisi her iki hedefi de gerçekleştirmiştir. Toplum ve doğa içindeki konumlarımızı sürdürebilmemiz için bize kabul ettirilen zorunluluk, temelde sembolik dünyanın icadı yani ilk günah olmuştur.”
Şimdi Gılles Deleuze’un Kant’ın Eleştirel Felsefesi’nden Sanatta Sembolizm ve Deha bölümüne bir göz atalım ve sanat sembolleştirmedir ifadesi, ne kadar uygun bir benzetme bunu sorgulayalım.
“İlk bakışta ide akılsal idenin karşıtıdır. Akılsal ide kendisine hiçbir görünün tam uygun olmadığı bir kavramdır; estetik ide ise, kendisine hiçbir kavramın tam uygun olmadığı bir görüdür. Fakat bu tersine dönmüş bağıntının, estetik ideyi betimlemek için tam uygun olup olmadığı sorulmaya değer.Aklın idesi; ya doğada kendisine karşılık gelen hiçbir nesne bulunmadığı için (örneğin görünmez varlıklar), ya da doğanın basit bir fenomenini, tinsel bir olay haline getirdiği için (ölüm,aşk…), deneyimin ötesine geçer. Dolayısıyla aklın idesi, ifade edilemez bir şey içerir. Oysa estetik ide bütün kavramların ötesine geçer, çünkü o bize verilmiş olandan başka bir doğa görünümü yaratır; fenomenleri hakiki tinsel olaylar olan ve tinsel olayları da dolaysız doğal belirlenimler olan başka bir doğa. Estetik ide “düşünceyi besler”, insanı düşünmeye zorlar. Estetik ide, gerçekte, akılsal ide ile aynı şeydir; o akılsal idede ifade edilemez olan şeyi ifade eder. Estetik idenin “ikincil” bir tasarım, ikinci bir ifade olarak görünmesinin nedeni budur. Bu yönü bakımından estetik ide, sembolizme çok yakındır (dehanın kendisi de, anlama yetisinin genişletilmesi ve hayal gücünün bağımsızlaşması ile ilerler. Fakat ideyi doğada dolaylı biçimde sunmak yerine; estetik ide onu ikincil biçimde, hayal gücüne dayalı bir başka doğa yaratarak ifade eder.”
Deleuze’un yazısından da anladığımız üzere, estetik ide ifade edilemez olanı anlatır ve bunun içinde ifade edilenler alanı yerine bir başka doğa yaratır. Ancak bu alan her zaman sembolik değildir, bazen de soyut bir dünyadır. Sembol; görünemez olanın anlaşılır biçime sokulması olup, soyut ise; görünemez olanın anlaşılamaz bir biçimde yansıtılmasıdır.
Zerzan sanatın ihtiyaçtan oluştuğunu reddetmiyor olmalı, “bozulmamış bir toplumda sanata yer yok, çünkü böyle bir ihtiyaç yok diyor”. Peki ama bozulmuş toplumu yaratan şey sanat mı? Yoksa sanat bu bozulmuşluğun dışavurumu olmasın?
Demek ki bir şeyler uygun gitmemiş ve insanlar sanata ihtiyaç duymuşlar. Üst Paleotik çağlardan önce elle yapılan aletlerdeki mükemmelleştirmeyi sanat olarak görmesek bile bir güzelleştirme ihtiyacı demek ki insanda hep vardı. İlk günah sahneleri evet sembolik bir dünyadır. Oysa kurumsallaşmamış sanat kendi sembollerini koyar. Bunu yapamazsa zaten sanat olmaz. Bu anlamda dini sembollerle Hieronymus Bosh’un sembollerini bir tutmamak gerekir. Yazısında yer yer sanatla dini aynı kefeye koymuştur. Ve elbette estetik üzerine kendisinden başkalarını okuyabileceğimizi hesaba katan Zerzan bir takım yazarların bu konudaki cümlelerini alıntılayarak değiştirmeyi unutmamıştır. “Oscar Wilde, sanatın yaşamı taklit etmediğini tersi bir durumun söz konusu olduğunu söylemiştir; yani yaşam sembolizmi izlemektir. Tabi sembolizmi üreten şeyin deforme edilmiş yaşam olduğunu unutmamak gerekiyor.” Oysa o. Wilde deforme edilmiş bir yaşamın değil, ütopyaların sembolizmini takip ediyor. Ve Zerzan böyle bir toplumda özgür düşünebileceğimiz bir alan yaratamayacağımız için özgürlükçü bir sanatın da olamayacağını söylüyor. Öyleyse neden kendi fikirlerini özgürlükçü bir alana çekiyor. O halde kendiside bu kokuşmuş sistemin sembollerini kullanmıyor mu? Demek ki özgür bir alanın ütopyasını kurmuyor.
Avangardı zayıf, Gerçeküstücülerin yaklaşımını sakat, Dada hareketinin resimleri için resim resimdir diyor. EEEE yazı da yazıdır Zerzan…Anlamlandıramadığı (sembolik değil ya) modern resmi de boya atılmış düz bir yüzey olarak eleştiriyor. Yani sembolik olmazsa kendi de anlayamıyor ve bu nedenle güzel bulmuyor.
Postmodernizmde yeni semboller bulunmuyor diyerek, aslında bi yerde kendi düşünce sistematiğinde postmodernizmi övüyor.
Sanatın sonunun habercilerine karşın, insanın yüreğindeki ütopyalar bitmediği sürece sanatta hep olacaktır. Zerzan’ın uygarlık karşıtlığını olumluyorum. Tarım ve işbölümü olmazsa daha huzurlu bir dünya olur. Sanatta yetkinlik gerektirmeyen, otantik yaklaşımların yükseldiği, yaşamın her anına yayılan bir dışavurum olur. Ancak bu postmodernizmle değil, insanların özgür düşünme yetilerini, makinaların öldüremediği alanlardan yıkıcı sanat yoluyla çıkan ütopyalarla olur.
Başak Acar / Ankara / 28.01.11

1 yorum:

  1. Derainin 1905 yilinda satin aldigi Fang maskesinin (Gabon) 20 nci yuzyilin bircok gelismesine ilham kaynagi oldugunu belirten kaynaklar var. Etki derecesi tartismali da olsa ilkel bir kabilenin (genelikle avcilikla gecimini saglamadigi bilgisi yer almakta internette) yaptigi heykeller ile modern sanatin benzerlikleri dikkat cekici. Ilkel bir kabileyle modern toplum arasindaki hangi benzerlikler en azindan zaman zaman bir ortak payda bulusturuyor sanatlarini, cizgilerini ve disavurumlarini??? Aslinda tarim ve isbolumu olsun ya da olmasin, ilkel bir kabilede ya da modern bir toplumda sanata her zaman yer olmus ama egemenlerin kanatlari altinda ama baskaldirarak...

    YanıtlaSil