10 Eylül 2010 Cuma

Bugün Zaytung’ta okumuş olduğum bir haber beni uzun zamandır düşündüğüm ve üzerine yazmak istediğim bir konuda tetikledi.Önce haberden bahsedelim: Hepimizin tanıdığı Çoşkun Aral Türk televizyon izleyicisine veryansın etmiş.Sebepse Çoşkun Aral’ın yayın yönetmenliğini yaptığı Digitürk 88. kanaldan yayın hayatına başlamış olan ilk yerli belgesel kanalı İz Tv nin izlenme oranıymış. %0,0015’lik reyting oranına sahip olan İz Tv’nin genel yayın yönetmeni Coşkun Aral “Eş,dost bildiklerimizin çok pis gazına geldik,bilemedik “demiş.


"Şu kanal kurulana dek etrafımızda kimle konuştuysak bize çok fazla televizyon seyretmediğini, izlerse de sadece belgesel izlediğini söylüyordu. Ancak işte bizim reytinglerimiz de ortada, güya zap yaparken arada göz gezdirilen dizilerin reytingleri de ortada... Herkes şapkasını önüne alıp düşünsün lütfen. Bu yalanı daha fazla uzatmanın anlamı yok; çok rica ediyorum, kim ne izliyorsa çıksın samimiyetle açık açık söylesin!" demiş.


Her ne kadar zaytung asparagas habercilik üzerinden mizahi bir muhalefet tarzı geliştirse de, bu mizahın hayattaki gerçekliğine de bir bakmak gerek.



Bir süredir devam eden tv karşıtı çalışmalarım sırasında benimde en çok tepki aldığım konu tamda bu noktadaydı. İnsanlar tv tarafından manipüle ve topluca hipnotize edildiklerinin farkında olmadığından her tv izleyen kişi, çalışmalarım karşısında savunma geliştirip “E, ben zaten televizyon izlemiyorum; sadece arada haberlere bakıyorum diyor.” Ya da ” Artık tv izlemenin modası geçti; internet var, neden ona karşı değilsin?” diyor.

Televizyon oldukça düşük güvenilirlikli bir medya aracıdır. Elbette tek medya aracı değildir.Bunun yanında reklam tabelalarını,cep telefonlarını,radyo ve gazeteleri,interneti ve hatta süpermarketleri sayabiliriz. Ancak internet yüksek güvenilirlikli gruba girer. Çünkü internet aracılığıyla bugün herhangi birisi herhangi bir konuyla ilgili görüşünü ister yazılı ister görselli sunabilecek alanlar oluşturabilir kendisine.Bu da merak ettiğimiz konularda bizlere daha kapsamlı araştırma imkanı sunar.Televizyon ise çok daha yüksek bir denetim mekanizması altındadır ve interaktifliğe açık değildir. Örneğin bir izleyici canlı yayına bağlanabilir.Ancak sunucu istediği zaman konuşmayı anında keser.Ve arkasından vereceği görsellerle ve edeceği birkaç kelimeyle, isterse izleyicinin söylemiş olduğu cümlenin anlamını tam tersi gösterebilir.Yani sansürsüz enformasyon internette televizyondakine göre çok daha kolaydır.Zaten tv programlarını yapanlar hiçbir zaman benim gibi insanlar da olmaz. Profesyoneller çalışır kanallarda.

Peki bakalım Türkiye’ de kaç televizyon kanalı var? Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre, Türkiye’de 27’si ulusal ,16’ sı bölgesel ,215’ i de yerel olmak üzere 258 televizyon kanalı bulunuyor. Sadece ulusal, yerel ve bölgesel kanallar bunlar. Bunlardan 65′ i kablo, 92’siyse uydu üzerinden yayın yapıyor. Bu sayı bizi sadece haber veya belgesel izlediğimizden şüphe ettirmeye yetecektir diye umuyorum.

Çok saygın tv izleyicisi haberini tv’ den alırken doğruluğuna dikkat etmez ve herhangi bir başka araştırma yapmaya da yeltenmez,yapacağı en büyük araştırma aynı kanallarla bağlantılı olan gazeteleri okumak olacaktır.Tabi orada da senkronize giden haberleri okuyacaktır. İnternete girdiğindeyse yine televizyon beğenisine devam eden saygın izleyici burada da izleyici konumuna sadık kalarak , tv’ de görüp komik, ilginç, hoş bulduğu programlardan parçaları arayıp yine onlara bakacak; oradaki şarkıcıları dinleyecek,bağıntılı sitelere bakacaktır. Benimse sizlere önerim televizyon izlememekle kalmayıp, onu evinizin altında bir yere götürüp işini bitirmeniz olacaktır. Bunun için bir çapa yada balta kullanabilirisiniz. basakacar.blogspot.com/ adresinde onu öldürmek için konuyla ilgili videolar bulabilirsiniz.Çünkü onunla aktif olarak oynayabileceğiniz tek oyun onu kırmaktır. Saygın izleyicilere saygınlığını bozma üzerine verdiğim uyarı izlememekle kalmamız gerektiğidir.

Haydi; öldür televizyonunu !

başak acar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder