30 Nisan 2011 Cumartesi

yatay-dikey


Üç boyutlu her şeyi konumlandırmanın yolu, onu koordinatlamak...Ve bu koordinat sisteminin olmazsa olmazı;yataylıklar ve dikeylikler...
Bu olmazsa aolmazın da hayatımıza yansıyan kısmında çizgiler... Bazen muğlak,bazense can yakacak kadar kesin,keskin;bizi bölen_parçalayan, zaman zamansa tam üzerimizden geçen çizgilier.Yürüyüş parkurlarında, yollarda, yaşam alanlarımızda bizleri bölen, ayıran bazende hapseden yatay ve dikey çizgilerin cisimlenmiş imparatorluğu, bir başka tabirle ifade edersek, yaşadığımız ya da yaşadığımıza inandığımız;en doğrusunun, en güzelinin bu olduğuna koşullandığımız,koşullandırıldığımız bir dünya.
İnsan türü kendini merkez aldığı bu dünyada, bu boyutlandırmada, ayırmada insan_hayvan,bitki ayırımı da yapmıyor."Dünyanın mutlak hakimi olarak" yaşam alanı içindeki tüm yaşamı da kendi tekelinde ve kendi gelişimi için bir kaynak olarak algılıyor. Bitimsiz bir tüketim hırsıyla bitkileri saksılara, hayvanları da kafeslerin ardına hapsediyor; yatay ve dikey çizgilerle onları hiç de ait olmadıkları bir faunanın zorunlu tutsağı kılıyor, bundan dahi para kazanıyor.
Oysa kainattaki her şey insanda mevcuttur; bu anlamda insan bir makro kainattır. Bir bitkiyi, hayvanı, örneğimizdeki kaplanı hapsederken,onu yataylarken, dikeylerken; bu yatay ve dikey çizgiler, hatlar arkasına acaba kendisinden neyi hapsediyor? Yataylıklar ve dikeyliklerden oluşan engeller bu soruyla silikleşiyor; kim içeride kim dışarıda; bu yatay ve dikey sınır kimi kimden ayırıyor, izole ediyor, bu silikleşiyor.
İşte bunları düşündürüyor kapla; Enis Batur 'un bir şiirindeki bir dizeyi anımsatarak; "Bir bakış kaldı aklımda,_gürz-kalkan".
b.a

23 Nisan 2011 Cumartesi

Mayakovski'den sonra yıkmakla ilgili tüm fikirlerim değişti

Sevinmek İçin Çok Erken

Hayır yoldaş hayır!

Kışlık Saraydan ve müzelerden en az sizin kadar ben de tiksiniyorum. Ama yıkmak, kurmak kadar eskidir, o ölçüde gelenekseldir. Artık sevmediklerimizi yıkarken, sıkıntıya doğru gidiyoruz, tıpkı kurulanı seyrederken olduğu gibi esniyoruz. Tarihin dişi düşündüğümüzden çok daha fazla ağuludur, zamanın kargışlaması silinemez. Çığlığımız hala acının çığlığı, nesneninki değil.Yıkarken, eski dünyanın kölesi kalmış oluruz gene:Geleneği durdurmak onu sürdürmektir. Daha büyük bir kargış ağırlığını duyuruyor üzerimizde: Uyumadan yemeden edemiyoruz. Kimileri kurmayı, kimileri yıkmayı sürdürecek, çünkü güneşin altında her şeyin kendi zamanı vardır, ama ne kurmaya ne de yıkmaya benzemeyen bir üçüncü güç doğmadıkça, bizler köle olmayı sürdüreceğiz.

Mayakovski

19 Nisan 2011 Salı

no phone- cake

No phone, no phone

I just want to be alone today

No phone, no phone



Ringing, stinging

Jerking like a nervous bird

Rattling up against his cage

Calls to me throughout the day

See the feathers fly



No phone, no phone

I just want to be alone today

No phone, no phone

No phone, no phone

I just want to be alone today



Rhyming, chiming

Got me working all the time

It gives me such a worried mind

Now, I don't want to seem unkind

But God it's such a crime



No phone, no phone

I just want to be alone today

No phone, no phone

No phone, no phone

I just wanna be alone today

No phone, no phone


Shaking, quaking

Waking me when I'm asleep

Never lets me go too deep

Summons me with just one beep

The price we pay is steep



I've been on fire

Yet I still stay frozen

So deep in the night

My smooth contemplations will always be broken

My deepest concerns will stay buried and unspoken

No, I don't have any change but here's a few subway tokens



No phone, no phone

I just wanna be alone today

No phone, no phone

No phone, no phone

I just wanna be alone today

No phone, no phone



No phone, no phone

I just want to be alone today

No phone, no phone

No phone, no phone

I just wanna be alone today

No phone, no phone

the cable guy

17 Nisan 2011 Pazar

Alo, Alo?


"Alo, Alo, duyuyor musun sesimi?
Orada acaba havalar güzel mi?

Burada, yağmur altında bile
Kokun peşimde, sanki biraz Esterelle

Kulübenin içindeyim
Cam bir kafesle çevrelenmişim

Hayalimde ise sen
Denize açılmışsın bir gemiylen

Alo, Alo, duyuyor musun sesimi?
Laurent, Jean-Luc ve Joelle iyi mi?

Anlat bana, dostların yine
Balık avlamaya gittiler mi sahile

Etti bizden dört ünite
Sayıldı artık her sözümüz de

Sesleniyorum habire
Söyle bana, neler oldu orada?

Ne saklıyorsun sesinde?
Bu gece kimle danstasın acaba?

Alo, Alo, duyuyor musun sesimi?
Duyuyor musun? Yuttun mu dilini?

Alo, sesin çok aşağılarda
Kalacaksın aşağılarda, anımsadığımda seni.

Artık kapatmam gerek
Dışarıda insanlar sabırsızlanıyor

Konuştum çabucak
Sana söyleyeceklerim neredeyse bitiyor

Alo, Alo, duyuyor musun sesimi?
Dışarıda bekleyenler bastırıyor

Bu çılgınlık denizinin içinde
Parçalanmış bir aşk dünyayı sarmalıyor"
godard week end

9 Nisan 2011 Cumartesi

"Trampled Rose"


Long way going to
Get my medicine
Sky's the autumn grey of a lonely wren

Piano from a window played
Gone tomorrow, gone yesterday

I found it in the street
At first I did not see
Lying at my feet
A trampled rose

Passing the hat in church
It never stops going around

You never pay just once
To get the job done

What I done to me,
I done to you
What happened to the trampled rose?

In the muddy street
With the fireworks and leaves

A blind man with a cup I asked
Would he sing 'Kisses Sweeter Than Wine'

I know that rose,
Like I know my name
The one I gave my love,
It was the same
Now I find it in the street,
A trampled rose
tom waits

2 Nisan 2011 Cumartesi

"Kadın her zaman oradadır , başka bir deyişle belki köpekbalığı kadar büyük bir tehdittir."

Steven Spielberg’in yönettiği Jaws da (1975) geleneksel kurum ve değerlerdeki gevşeme ve geleneksel otoritelerin başarsısızlığı sonucunda içsel olarak zayıflamış bir toplumu resmeder. Toplumu çökerten ve bütünlüğünü tehlikeye atan bu hayati zayıflıklar, tamamen dışarıdan geliyormuş gibi görünen bir belaya yansıtılır. Felaket filmleri gibi Jaws da ekonomik çöküntüyle, geleneksel liderliğin başarısızlığıyla ve tehlikeye düşen cemaat bütünlüğünün nasıl onarılıp yerine konacağıyla uğraşır. Kasaba ahalisinden birkaç kişinin bir köpek balığına yem olmasından sonra, kasabanın şerifi Brody, bir denizci ve bilim adamıyla birlikte köpekbalığının peşine düşer ve neticede köpekbalığını öldürür. Filmin asıl kötü adamlarının kasabanın paraya güvenlikten fazla önem veren ekonomik seçkinleri olmasına karşın, filmin temasal olarak etrafında dolandığı kriz , cinsellikle, erkeklikle ve liderlikle ilgilidir. Fallus çağrışımlı köpekbalığının ( ve filmin bu algıyı destekleyecek şekilde hazırlanmış posterinin) cinsel boyutuna eleştirmenlerce parmak basılmıştır. Ancak köpekbalığı erkek cinselliğinden çok, erkek cinsinin üzerine düşen cemaat bütünlüğünün nasıl onarılıp yerine konulacağıyla uğraşır. Kasaba ahalisinden birkaç kişinin köpekbalığına yem olmasından sonra, kasabanın şerifi Brody bir denizci ve bir bilim adamıyla birlikte köpekbalığının peşine düşer ve köpekbalığını öldürür. Filmin asıl kötü adamlarının kasabanın paraya güvenlikten fazla önem veren ekonomik seçkinleri olmasına karşın, filmin temasal olarak etrafında dolandığı kriz, cinsellikle, erkeklikle ve liderlikle ilgilidir. Fallus çağrışımlı köpekbalığının ( ve filmin bu algıyı besleyecek şekilde tasarlanmış posterinin) cinsel boyutuna eleştirmenlerce parmak basılmıştır. Ancak köpekbalığı erkek cinselliğinden çok erkek cinsinin üzerine düşen babaerkil liderlik görevini getirmemesi halinde ne belalarla karşılaşabileceğinin bir göstergesidir. Bu senaryodaki ana karakter Brody’dir. Başlangıçta beceriksiz bürokratik ve zayıf görünür. Kasabanın ticari seçkinlerinin ön ayak olduğu hasıraltı etme operasyonuna teslim olur. Lider olarak zayıflığı , karısı ve kadın cinselliğiyle bağları aracılığıyla pekiştirilir. Filmin bir noktasında , karısının onun dikkatini dağıtıp görevlerini ihmal etmesine neden olan bir baştan çıkarma çabası, çocuğunun tehlikeye maruz kalmasıyla sonuçlanır. Bir başka sahnede karısının yakınlaşma girişimi bir çocuğun ölümüyle sonuçlanan köpekbalığı saldırısın hemen öncesinde gerçekleşir. Ekonomik ahlak düşkünlüğünün liderliği çöküntüye uğratması gibi aşırı bağımsız kadın cinselliği de erkeğin kamusal eylem ve sorumluklarına sekte vurmaktadır. Gerçekten de köpek balığının ilk kurbanı, birlikte çıplak denize girmek için yanındaki erkeğin aklını çelmiş bir genç kızdır. Kız soyunarak okyanusa doğru koşarken, toplumun kural ve sınırlamalarını anıştıran sınır çitlerini aşıp gider. Bozgunculuk düzeyindeki bu bağımsızlaşmış cinsellik sonuçta layıkınca ödüllendirilir.
Brody’nin ailesi karşımıza ilk kez çıktığında sınır çiti metaforu yinelenir, ama bukez karısı ve çocuğunu koruyan bir kafes tel olarak belirir. Burada kafes teller eril himayeyi veaile birimi içinde cinsel kontrolü imler. Bu teller adeta (Brody bir polis olduğuna göre, gerçek anlamda) babanın kanununu, aileyi sınır çitlerinin gerisinde yatan tehlikeden koruyan şeyi çağrıştırır. Bağımsız kadın cinselliği cemaat için bir tehlike yaratır gibi görünmekte, bu tehlike başarısız liderlik yüzünden daha da büyümektedir. Çözüm, erkek liderliğini yerine koymak ve eril toplumsallaşma ve erişkinliğe geçiş törenlerine öncelik vererek kadın cinselliğini reddetmektedir. Nitekim bu üçadamın köpek balığının peşine düşmek üzere hazırlandıkları sahnede, arka planda diğer iki adam gürültülü bir telaş içinde sağa sola seğirtirken Brody ve karısı, mahremiyeti ifadeden ön plan bir yakın çekimle görüntülenir. Avın eril kamusal dünyası ile dişil evcil dünya arasına çekilen sınır açıkça ortadadır. Daha sonra erkekler köpekbalığı yaralarını karşılaştıracak, Brody’de pantolonunun içine bakacak, fakat böyle bir yara bulamayacaktır. Eriştirme töreni, Brody’nin bir zayıflık anında karısını aramaya çalıştığı sırada yaşlı denizci Quint’in verici kordonunu, yani Brody’idişiliğe bağlayan göbek bağını kesmesiyle tamamlanır. Babaerkil aile reisinin yeniden doğuşu ancak bundan sonra gerçekleşecektir.
Bağımsız kadın cinselliğinin tehditkar dünyasından kurtuluş çaresi salt erkekçi gruplaşmada yatar. Erkekler arası dayanışma, hem biçimsel düzlemde hem de olay akışıyla ve tematik düzenlenmeyle yürürlülüğe konur. Anlamlı erkeklerden biri tek başına sessizce yürüyüp giderken (Brody öfkeli bir anneden tokat yediğinde, Quint kasaba toplantısından yenik ayrıldığında) diğer bir önemli erkek uzunca bir süre arkasından bakar. Kameranın bu bakışın konumunu benimsemesiyle, izleyici her seferinde reddedilmiş erkeğe yakınlık duyup özdeşleşme geliştirecek şekilde konumlanır. Bu yöntem çekimin görece uzunluğu ve çerçevede ona tahsis edilen merkezi konum sayesinde hem yalnız erkeğin önemini vurgular, hem de bu görüntüye takılıp kalan kameranın işaret ettiği üzere, diğer erkeğin duyduğu hayranlık yoluyla oluşan erkekler arası bağlanmayı ifade eder.
Toplulukların erkek liderlerce yönetilmesi gereği toplulukla babaerkil aile arasında koşutluk kurarak meşrulaştırılır, tıpkı babaerkil aile modelinin de kamusal düzenin aristokratik geleneğinden türemiş olması gibi. Köpekbalığı topluluğa ve aileye ikili bir tehdit saldığı için bu iki toplumsal modelin çaprazlanışı Jaws’da kendisini özellikle belli eder. Jaws’daki babaerkil iktidar, açıktır ki, ancak kadını dışladığı ya da ikinci plana ittiği ölçüde anlamlıdır. Kadın her zaman oradadır , başka bir deyişle belki köpekbalığı kadar büyük bir tehdittir.




Politik Kamera Michael Ryan and Douglas Kellner