25 Ekim 2010 Pazartesi

hayvan tutukevi


Belgesel (dökümanter) deyimi "belgelerle ilgili,belgelerden oluşan ,belgelere dayanan"gibi anlamlara gelir.Tv lerde izlediğiniz belgesellerde hatırladığınız vahşi hayat,şehirlerdeki hayvan tutukevlerinde (hayvanat bahçeleri) unutuluyor.Neden biraz da bunu hatırlamıyorsunuz?

24 Ekim 2010 Pazar

Desperation


There are women on the billboards and in commercials on TV
There are women selling products with their own bodies
Women selling beer, cigarettes and gum
Women looking shallow-minded and inherently dumb
Women selling cars, cosmetics and attire
Telling us to look good, this is what's required
There are women on the corners selling themselves upon the streets
Why are women so expected to sell their own sexuality?
There are women in magazines to tell us how to act
Manipulating us as children, telling us it's fact
There are women who have figured out to make a decent wage,
It's worth the humiliation of dancing on a stage.
Greedy eyes fixed on her, she has to hold a smile
cause she's single with two children and the pay makes it worth while...
They pay women for their sexuality, they know that it will sell
And some women see the money as an escape from their own hell
Both the sex industry and advertisors feed on desparation
preying on inequality, the accepted male/female relation
The more insecure the better, that's when we believe their lies

It's time to rethink and relearn, and open up our eyes.
contravene

23 Ekim 2010 Cumartesi

yaylaya televizyonu sokmamışlar



"Rize'nin Çamlıhemşin İlçesi Şenyuva köylüleri,komşuluk ilişkilerinin bozulacağı gerekçesiyle Sal yaylasına,televizyon sokmadı.Köylüler daha önce de kablolarının yaylada doğal güzelliği etkileyeceği gereçesiyle imza toplamış,ancak elektirik hatlarının yeraltına alınmasıyla ikna olmuştu.Hava ve gürültü kirliliğine neden olacağına inandıkları araçların girişini önlemek için yol yapımını yaylada 500 metre mesafede durduran köylüler,evlerine de ancak patikadan ulaşabiliyor.
Yayla sakinlerinden 71 yaşındaki Süleyman Ataman ,"yayla da televizyonumuz yok,kullanmıyoruz.Bir araya gelip sohbet etmek ve evlere kapanmamak amacıyla televizyonu yaylaya sokmadık"dedi."
habercicin /başak acar/ankara

18 Ekim 2010 Pazartesi

"pek çok kişi yalnızca başlıkları okuyor."

"_thoreau gibi gittikçe daha çok kişi gazete okumuyor.ne televizyon izlerim ne de radyo dinlerim.20.yüzyıla pek ait olmadığımı düşünebilirsin,fakat kendimizi yok etme noktasına çok yaklaştığımızın farkındayım.buna ilişkin haberler geldiğinde sanırım bir şekilde bunu duyacağım." wıllıam duckworth
"_son zamanlarda,uçak seyahatlerim ve benzeri nedenlerle her zamankinden daha fazla okuyorum.geçen ay elime geçen en iyi gazetenin christian science monitor olduğunu söylemeliyim.gündemdeki olayları onların bile anlamlandıramadığını görmek hayli şaşırtıcıydı.yazılardan birinde abd ile rusya arasında bir denge olmasının öneminden ve savunmamızı güçlendirmemiz gerektiğinden bahsediliyordu.yani gerçekten böyle demişler.oysa bir ülke kendini tamamen silahsızlandırarak saldırılara açsa,öteki de hemen buna uyar.thoreau,martin luther king ve gandhi'den de biliyoruz ki,savunmasızlık saldırılara karşı en iyi savunmadır.aslanaın inindeki daniel.bizi,rusların bizi ele geçirebilecekleri bir yere atın!gazetelerin en çok ele aldığı diğer bir konu da işsizlik,çünkü gittikçe tırmanıyor.işsiszlik,geleceğin normal akışı olarak değil bir dehşet unsuru olarak görülüyor.teklif edilen işler artık kimsenin ilgisini çekmiyor.kimse iş istemiyor.insanların verimli olmaları için gereken şey,
kendi kendilerine iş vermeleridir.halihazırda buna giden yolun yarısındayız ve tüm yaptığımız şu büyük işsizlik sorunundan şikayet etmek.bu aptalca.bu,tanrıya inanmak kadar aptalca."
john cage
destroyed music

7 Ekim 2010 Perşembe

"En temel eylemler bile ,kendi temsillerinin gerisine düşebilir."

"Ressam Eric Fischl'in kısa bir süre önce Whitney Müzesinde düzenlediği etkinlikte ,bir çift cinsel birleşmede bulunuyordu.Bir video kamera çiftin cinsel birleşmesini kaydediyor ve bir tv ekranından yine çiftin kendisine gösteriyordu.Adamın gözleri ekrandaki görüntüye kaymıştı;açıkçası ekrandaki görüntü;cinsel birleşme eyleminin kendisinden çok daha heyecan vericiydi.Lambayla aydınlatılan derinliklerdeki dramatik değişkenliği yansıtan uyarıcı mağara resimleri ,Fischl'in deneyinde gözleri ekrana kayan adamın tutumuna benzer bir değişimi başlatmıştır.Bundan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz;en temel eylemler bile,kendi temsillerinin gerisine düşebilir."
john zerzan


5 Ekim 2010 Salı

BİR İKONA OLARAK TV. VE İKONAKLASTİK BİR HAREKET OLARAK TV. KIRICILIĞI


BİR İKONA OLARAK TV. VE İKONAKLASTİK BİR HAREKET OLARAK TV. KIRICILIĞI

Günümüzde, tarihin diğer çağlarındaki hakim ve insanları ajite eden kavram olan dinden çok daha etkin ve genişleme alanına sahip bir kavramla karşı karşıyayız.

Bu kavram televizyondur. Televizyon, egemen sınıfların kitleler üzerinde sosyo- ekonomik hakimiyetlerini sağlamak ve pekiştirmek üzere kullandıkları ideolojik bir saldırı biçimidir.

Güçperestizmin insanlar arasındaki ilişkilerin yapıtaşına evrildiği yaşadığımız zamanda, gücü elinde tutanların şaşaalı bir ikonası olan televizyon, tıpkı ikonaklastistlerin gerçekliğin tezahürü olduğunu reddettikleri ikonalar gibi parçalanmalı ve gerçek özgürleştirilmelidir.

25. kareler, subliminal mesajlar, görsel ve işitsel tümdeş ileti gönderebilmenin tüm olanaklarıyla gündelik hayatlarımıza saldıran, bize cinsel rollerimizden onları nasıl icra edeceğimize kadar model alma yoluyla gösteren, alışverişe sevk eden, kitleler arasında düşmanlık tohumları eken, sınıflar yaratan bu aygıt izleyenler açısından popüler tabirle bir aptal kutusu olsa dahi, onu yöneten sınıfların elinde tıpkı izleyenlerin elindeki kumandaya dönmekte, izleyenlerse istenilen görüntülerin aksettirildiği ekranlara dönüştürülmektedir.

Burada ortaya çıkan temel çelişki insanın hayatının biricikliği, kendindenliği ve kendine aitliği genel kabul görürken, tv’nin tam da aksi istikamette bir provakasyon alanını kitleleri monokromlaştırarak istençle yaratmasıdır. Yukarıda bahsedilen biriciklik, kendindenlik ve kendine aitlik var olmadan yaşam var olamaz. Evet, bir şey kalır geriye; ama bu kalan artığa, posaya da yaşam denilemez.

Yaşamın olmadığı, renklerin çekilerek hakim bir tek renkliliğe dönüştürüldüğü yerde çeşitlilik sözlüklerde kalmış, gündelik hayatta bir karşılığı olmayan bir sözcüğe, geri dönüşü olanaksız nostaljik bir tanıma dönüşür. Hayatın özerkliğinin ve çeşitliliğin devamı açısından tüm tv’ler kırılmalı, tüm vericiler yıkılmalı, tüm stüdyolar da yakılmalıdır.

Bu bağlamda, bireysel olarak tercihim, verilen estetik değerlerin reddi, kavramsal olarak sembolik bile olsa bu dayatma estetizasyonunun parçalanmasına atfettiğim önemden dolayı resim- fotoğraf ve video alanlarında tv’nin parçalanması konusunu işlemektir.